Müjde Işıl – “Titanic” filmi sadece Leonardo DiCaprio ve Kate Winslet’i yıldızlaştırmakla kalmadı, “My Heart Will Go On” şarkısıyla Celine Dion’u tanımayanlara da tanıttı. Kanadalı şarkıcı, ‘90’ların başından beri müzikseverler tarafından, o muhteşem sesiyle biliniyordu zaten ama “Titanic” ile süperstara dönüştü. Sonrasında da onun her tona meydan okuyan sesine ve iddialı sahne performanslarına şahitlik ettik. Ender görülen ses gücüne sahip Dion, Aralık 2022’de ender görülen bir hastalığa, Katı Kişi Sendromu’na yakalandığını açıkladığında ise şaşkına döndük. Zira böyle bir hastalık adını muhtemelen ilk kez duymuştuk. Dion’un kas spazmları geçirdiğinde tüm vücudunun kaskatı kesildiği bu hastalıkla mücadelesi, Prime Video’nun “I Am: Celine Dion” belgeselinde ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Whitney Houston ya da Amy Winehouse’unkiler gibi çevresinin ve kendisinin, kendini nasıl tükettiğini gösteren bir belgesel değil “I Am: Celine Dion”. Dion’u sahnelerden ve şarkı söylemekten koparan başdüşmanı, milyonda bir görülen bir hastalık. Küçükken en büyük hayalinin, ünlü bir şarkıcı olup sonsuza kadar şarkı söylemek olduğunu haykıran büyük bir yeteneğin, yeteneğini yitirmesi, en uçuk kaçık film senaryolarına meydan okuyor.
Sarsıcı anlar
Belgeselin yönetmeni Irene Taylor, sağlık konusunda tecrübeli bir isim. Çocuk felcini ortadan kaldırmaya yönelik çabaları anlatan “The Final Inch” belgeseli ile 2009’da Oscar’a aday olmuşluğu var. Belli ki Dion ile kafa birliği etmişler. Seyirciyi ve Dion’u korumaya yönelik bir kalkandan kaçınılmış belgeselde. Bazı sahnelerde ajitasyon hissedebiliyorsunuz ama Dion’un yaşadıkları ne kadar yumuşatılarak ya da sınırlandırılarak anlatılabilir ki? Bu hastalıkla mücadele ederken yeniden şarkı söyleme çabaları, dünyaya örnek olabilecek en güçlü direniş hikâyelerinden…
Yıllar içinde çok sevdiği eşini kaybeden Dion, yaşadığı pek çok sıkıntıyı atlatabilmiş ama bu hastalık bambaşka bir meydan okumayı gerektiriyor. Belgeselin isyan noktasına getiren en sarsıcı bölümü, Dion’un spazm geçirdiği anlar. Kamera onun en güçsüz, en mahrem, en trajik anlarını birebir kayda alıyor. Seyircinin izlerken bile dayanamadığı bu süreci Dion’un hem yaşaması hem de pes etmemesinin de kaydı bu.
O güçlü sesinin belki de geri gelmeyeceğini bilerek yine de denemekten usanmıyor Dion. Onu müzik tutkusu ve gelecek umudu hayata bağlıyor çünkü. Zaten hayat dediğimiz sınırlı zaman da pes etmediğimiz anlardan ibaret değil mi? Dion’dan ve bu belgeselden öğreneceğimiz çok şey var.