İsrail-İran: Neden Dönüm Noktası?

İran ve İsrail’in, doğrudan birbirlerinin topraklarına saldırı düzenleyip düzenlemeyeceği, neredeyse 25 yıldır uluslararası ilişkilerde üzerine konuşulan bir konuydu. Çeyrek yüzyıllık süre boyunca, bunun gerçekleşmesine hep düşük ihtimal gözüyle baktık. Ancak, son günlerde ABD’den gelen açıklamalar, İran’ın İsrail’e saldırısının gerçekleşmesinin an meselesi olduğunu net biçimde ortaya koyuyordu.

Saldırının gerçekleşmesini bekliyorduk: Merak ettiğimiz, saldırının ne boyutta olduğu olacağı idi. Yanıtımızı Cumartesi gecesi aldık.

Türkiye’de yapılan bazı yorumlarda, olayın bir “tiyatro” olduğu; İran’ın gerçekten can yakıcı boyutta bir saldırı gerçekleştirmediği öne sürülüyor. İran’ın saldıracağı istihbaratının bu denli ayyuka çıkması ve İsrail’in saldırıya hazırlanacak zamanı olması da tartışılıyor. İran’ın İnsansız Hava Araçları’nın (İHA), yapıları gereği oldukça savaş bir uçuş seyriyle İsrail’e saatler önceden yola çıkması bile tartışma konusu oldu.

İRAN GÖRSEL BİR TEHDİT ŞOVU YAPMAK İSTEDİ

İran’ın stratejisi, şu biçimde şekillenmişe benziyor:

İran, İsrail’e yaptığı saldırının gerçekten zarar vermesinden ziyade, öncelikle bölgenin ve ötesinde dünyanın izleyeceği bir “görsel şova” dönüşmesini önceledi. İran’ın Kudüs’e de füzeler yollayarak saldırılması, dini ve ötesinde demografik olarak Arap nüfusu da sahip olması nedeniyle ilk etapta tuhaf bir seçim gibi gözüküyordu. Fakat belli ki, Mescid-i Aksa ve İsrail parlamentosu Knesset gibi yerlerin üzerinde yaşanan patlamalar, özellikle hafızalara kazınacak görüntüler oluşsun diye gerçekleştirilmiş.

Tekrar edelim: İran’ın İsrail saldırıysıyla amacı, “görsel bir şov” gerçekleştirmiş olmak, “görselliği yüksek bir tehdit” sunmuş olmak gibi gözüküyor.

Böylesi bir saldırıyla:

-Hem ülke içindeki “şahinlerin” tansiyonu düşürülmüş oldu.

-Hem İran’ın bölgedeki vekâlet gücü ortaklarına, Suriye gibi müttefiklerine “İsrail’e doğrudan saldırabilecek kadar güçlü ve gözü kara olduğu” mesajını vermesi söz konusu oldu.

-Hem de, İsrail ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere dünya geneline, “İran’la oyun olmaz, dokunan yanar” mealinde bir mesaj verildi.

Öte yandan İran, İsrail’in hazırlanmasına zaman tanıyarak, aştığı büyük eşiğin bir anda bölgeyi kaosa sokmasını engellemiş oldu. İran’ın “aştığı büyük eşik” derken, İsrail’e doğrudan saldırmayı kastediyorum. İran’ın saldırısı hakikaten apansız ve çok daha can yakıcı olsaydı; bugün belki bir anda gerçekten bambaşka savaş senaryolarının içine yuvarlanmış olurduk.

Kaldı ki; Axios’tan Barak Ravid’in haberine göre, İsrail’in savaş kabinesinin daha “ılımlı” isimleri olarak bilinen Benny Gantz ve Gadi Eizenkot’un, saldırının gerçekten de başladığını haber alır almaz ilk tepkisi, İran topraklarına bir saldırı düzenlenmesi yönünde olmuş. İstihbaratı önceden alınmış bir saldırı karşısında, eski genel kurmay başkanları Gantz ve Eizenkot’un bu kadar aşırı tepki verdiği; Başbakan Binyamin Nethanyahu’nun bile daha sakin davrandığı düşünülürse-İran’ın bir de hiçbir ipucu olmadan, çok ağır bir saldırı düzenlediğini varsayalım.

O zaman bölgenin hali ne olurdu?

İRAN “DENKLEMİ DEĞİŞTİRDİ”

Zaten, İran’ın İsrail’e vermek istediği mesaj da bu: “şimdilik bu kadarını yaptım, 1 Nisan’da Şam’daki büyükelçiliğime saldırı bardağı taşıran son damlaydı. Bu saldırı da, değişen denklemin ilk hamlesi”.

Devrim Muhafızları Ordusu Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, “Herhangi bir saldırıya karşı İran İslam Cumhuriyeti’nden misillemede bulunacağımız yeni bir denklem benimsedik. ‘Gerçek Vaat’ Operasyonu bu yeni denklemin belirgin ve çok açık bir örneğidir” diyordu.

“Denklem değiştirme” herhangi bir metafor değil:

2022’de dönemin İsrail başbakanı Naftali Bennett, “denklem değiştirme” kavramını gündeme getirmişti. Bennett, “İran ahtapotunu kolları yerine kafasından vuracaklarını” söyleyerek, “başı Tahran’da olan İran ahtapotunun kuzeyde Hizbullah, Gazze’de İslami Cihad, Suriye sınırında Şii militanlar ile Irak, yemen ve Libya’da diğer kollarıyla İsrail’i sardığını” öne sürmüştü..

Bennet, “Tek yanlı soğuk savaş vardı, onlar vurdu ama biz karşılık vermedik. Bu denklemi değiştiriyoruz. İran’ı zayıflatmak için her yönden çalışıyoruz” demişti.

İsrail’in, 1 Nisan 2024’te Suriye’nin başkenti Şam’daki Büyükelçiliği’ne saldırılması İran için bardağı taşıran son damla oldu.

İRAN İÇİN BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA: SURİYE’DEKİ BÜYÜKELÇİLİK SALDIRISI

2022’de İsrail’in yeni “devlet politikası” olarak dile getirdiği, “denklemi değiştirmeyi”, bu sefer gerçekten de İran yaptı: İsrail’e doğrudan bir saldırı gerçekleştirerek, aralarındaki çatışmaya “eşik aşırttı”.

“Eşik aşırtmakla” şunu kastediyorum:

İsrail ve İran’ın çatışması, bir dizi “yazılı olmayan kurala” dayalı kalarak tam teşekküllü bir savaşa dönüşmekten uzak kalabildi. Yazılı olmayan kurallardan biri, birbirlerinin “toprağına” saldırmamaktı. Şam’daki Büyükelçilik saldırısı, İran tarafından “kendi toprağına” saldırı olarak okundu. İsrail’in bu saldırı ile bir kırmızı çizgiyi aştığını düşünen Tahran, İsrail’in kendi toprağına saldırı ile karşılık verdi.

Fakat, bu saldırıyı, başta İsviçre olmak üzere “arka kanallardan” ABD’ye de duyurarak, İsrail ile İsrail’in müttefikleri ve ortaklarına da saldırıya hazırlanma fırsatını tanıdı. Potansiyel olarak can yakıcı bir saldırı gerçekleştirdi: ama taktiksel olarak da, “yapabileceğinin en kötüsünü” yapmadı.

Çok stratejik ve taktiksel hareket eden bir ülke olarak algılanan İsrail, bugün geldiği noktada, anlık düşünen ve sonraki adımı hesaplamaktan uzak. “Askeri olarak kapasitem ve yeterli istihbaratım varsa bu iş tamam; istediğimi yaparım” gibi bir bakış açısı hâkim. Atılan askeri adımların sonra ne gibi siyasi sonuçlar doğurabileceği de hesaplanmıyor.

Şam’daki İran Büyükelçiliği’nin vurulması kararını da veren İsrail Ordusu:

Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi ve diğer İslam Devrim Muhafızları (IRGC) komutanlarının diplomatik konutun yanındaki bağlantılı binada olduğu istihbaratının üzerine harekete geçiliyor. Büyükelçiliği’nin vurulmasının İran nezdinde nasıl bir “stratejik açmaza” yol açabileceği düşünülmüyor, öngörülmüyor.

İsrail’i bu noktaya götüren siyasi “öngörüsüzlük”, İran’a yönelik bundan sonraki politikasını şekillendirirken belki de bölgenin kaderini de belirliyor olacak.